Tabula Rasa Modu
Gözlerini açtığında kendini hiçliğin ortasında buldu. Etrafındaki binalar ona yabancıydı. Sokağı baştan sona yürüdü. Hiçbir yer tanıdık değildi. Burayı ilk kez görüyordu. Nasıl buraya gelmişti? Nereden buraya düşmüştü? Kalbi gümbür gümbür atmaya başladı, vücudundaki kanın yüzüne doğru hücum ettiğini hissetti. Korkuyu hücrelerinde hissediyordu. Ama neden korkuyordu? Bu bilinmezlik sinirlerini germeye başladı. Etrafına gergin bir bakış attı.
- İsmim, ismim ne benim? Hassiktir , olamaz! dedi.
Bulunduğu sokağın neresi olduğunu bilmiyordu ama bundan da kötüsü ismini bilmiyordu. Dona kaldı. Kim olduğunu , nerede olduğunu neler olduğunu bilmiyordu. Düşünceleri yıldırım hızında beyninden geçti. En son ne yaptığını düşünmeye çalışıyordu. Zihni boş bir levhaya dönmüştü. Beyaz bir boşluk. Aklındaki tek imge buydu. Kaldırıma oturdu. İlk kez kıyafetlerine bakmak aklına geldi. Ayağında ayakkabı yoktu. Beyaz çoraplarının altı ezilmiş çimen yeşili olmuştu. Kahverengi kan lekeleri gördü. Bir süre çoraplarıyla yürümüş olmalıydı. Nereden bulaşmıştı bu lekeler? Sokağın sonuna doğru yürümek için ayağa kalktı. Başı dönmüştü. Duvara yaslanıp, geçmesini bekledi. En son ne zaman bir şeyler yemişti? Hiçbir şeyi hatırlamıyordu.
Yavaşça yürümeye başladı, kendini halsiz hissediyordu. Bacakları çok ağrıyordu. Eteğini kaldırdı, dizlerinde yaralar vardı. Bacaklarında farklı büyüklüklerde kesikler ve kurumuş kan lekeleri vardı. Kollarına baktı, bileklerinin etrafında boğuşma izleri vardı. İki kolunda da damar yolu açılmıştı, deliklerin etrafı morarmıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Sokağın sonuna geldi. Kafasını yukarı kaldırdı. Güneş yeni doğmuş, gökyüzünde hala ay görünüyordu. Dünyayı saran yeşil kalkanı gördü. Ne zamandır vardı bu kalkan? Sanki sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gidiyordu. Ne işe yarıyordu? Bunu düşünmenin zamanı değil dedi içinden. Daha önemli bir sorunum var. Bana bu izleri kimler bıraktı? Öfke ile dolduğunu hissetti. Öfkeli olmak bir anlığına iyi hissetmesini sağladı, çok ufak bir saniye aralığı için hayatının kontrolünü eline aldığını hissetti. Ona bunları yapanlardan intikam aldığını düşündü. O sabah ilk kez gülümsedi, umuda benzer bir hisse kapıldı. Bilinmezliğin ortasında tanıdık bir ses duydu.
-Ah buradaymış gördün mü sana demiştim.
Arkasını döndü, iki robotun ona doğru hızlı adımlarla yaklaştığını gördü.
-Kimsiniz, ne istiyorsunuz? Uzak durun! diye bağırdı. Yerde bulduğu cam şişeyi eline aldı.
-Yeterine zarar vermedin mi bu bedene? Bırak onu, bize dokunamazsın biliyorsun. dedi robotlardan ilki.
- Ne istiyorsunuz dedim! Dedi. Hafızasının sonsuz boşluğunda bu robotları nereden tanıdığını kestirmeye çalıştı. Araması sonuçsuzdu .Zihni hala bomboştu.
Şişeyi duvara vurarak kırdı.
-Self imha modunu açık bırakmışsın, simulasyon oyuncusu sana Tabula Rasa Modunu göndererek seni kurtardı. Hala seni seven oyuncular var bu evrende.
- Ne saçmalıyorsunuz? Ne tabulası ? Ben hiçbir şey hatırlamıyorum . Dedi.
- Tabula Rasa Modu, oyun içinde aldığın zararları yok eder, çekirdek işlemcin zarar görmesin diye her şeyi sıfırlar. Sen de tekrar simulasyona girersin. Bir nevi alzeimer modu, ancak sadece belleği temizler. Hasarlı bu bedensel kılıfı değiştirmelisin. Dedi robotlardan en konuşkanı.
-Hazırsan bitirelim artık. Dedi hiç konuşmamış robot.
Kafasında binlerce soru belirdi. Aradığı cevap bunlarda olabilirdi. Ne olduğunu anlamadan büyük bir patlama oldu. Morluklar içindeki bedeni paramparça oldu. Robotlar henüz patlama başlamadan yükselmişlerdi bile yeşil kalkana doğru.
Gözlerini açtığında turuncu bir gökyüzüne bakıyordu, bu kez hasarsız bir bedenleydi.