Yüce Jupos ve An
Herkes hayatını bir anda değiştirecek o An’ı bekliyordu.
O eşsiz An’I.
An’dan önce çok başka biriydim diyor biri, An’dan sonra bambaşka diye devam ediyordu öteki. Tüm insanların sürekli durmadan, bıkmadan , azaltmadan, hava gibi su gibi ihtiyaçmışcasına her an bahsettiği o An.
Bir An hayatımızı öncesi ve sonrası olarak ayırabilir miydi?
Herkes için zamanda belirlenmiş sabit bir An söz konusu olabilir miydi?
Bunu tek sorgulayan ben olamazdım. Elbette benden önce de bazı insanlar bu soruyu sormuş olmalıydılar. An’ın herkes için geçerli olmadığını, bazı insanların hayatları boyunca böyle bir deneyimi yaşamadığını, herkes için mutlak bir andan söz edilemeyeceğini birileri söylemiş olmalıydı. Ama hiç kimse hiçbir zaman bu insanlardan söz etmiyordu. Daha da ilginci bu soruyu sormak bile bazı insanların yüzünde şaşkınlıkla karışık bir dehşet ifadesine sebep oluyordu.
An karşıtları diyordu resmi tarih; koloninin huzurunu ve bütünlüğünü bozmaya niyetli bu güruh, geçen yıllar içerisinde azalarak bir avuç insana inmiştir. Koloni insanlarının manevi hayatlarına zarar verme niyetiyle yaratılmış bu kendini bilmezler topluluğu , hiçbir zaman An’dan şüphe etmemiş yüzlerce insan içerisinde bir kum tanesi hacmini kaplamaktadır. Bu an karşıtları son yüz yıldır koloni üzerindeki tek tehlikeli gruptur. Zaman içerisinde farklı bölgelerdeki düşünce suçluları da An karşıtları olarak anılmaya başlanmıştı. Bir de ezelden beridir An karşıtı olanlar vardı.
Şimdi baştan alma zamanı.
Bildiğimiz haliyle dünyanın sonu geldikten sonra bir grup insan bu Jüpiter kolonisine kaçmayı başarmıştı. Koloniye gelen insanların hepsi artık hiçbir dine ve tanrıya inanmayan insanlardı. Koloniyi kuran zenginler bir grup yoksul insanı da egemenliklerine tabii olmaları için yanlarında getirmişlerdi. Fakirlerin oranı zenginlere göre beşte birdi. Başta zenginler tarafından fakirlere huzur vermesi için tasarlanan bir An kitapçığından ortaya çıkan bu fikir, kimsenin tahmin edemeyeceği bir boyuta ulaşmıştı. Artık kolonideki hemen hemen herkes için An bir değer olmuştu. Geride bırakılan eski dünyanın mitsel ve teolojik anlatıları yerini An’a bırakmıştı. Yeni din An olmuştu. Nesiller boyu süregelen An deneyimleri ve bunların efsaneleşerek değişmez doğrulara dönüşmesi koloni halkında kolektif bir olguya inanmanın getirdiği cemiyet tipi huzuru sağlamıştı. Bu inanç en çok koloni efendilerinin işine geliyordu.
Her gün medyada yer alan yeni An deneyimleri bu inancı pekiştiriyordu. Bu deneyimleri paylaşanlar çoğunlukla yoksul halktan birileri oluyordu. Ara sıra da olsa birkaç zengin yönetici de An deneyimi aktarıyordu.
Ben yirmi yaşında ve yeterince An’sız sonlanan yaşam görmüş biri olarak buna inanamıyordum. Herkes için hayatını olumlu yönde değiştirecek bir An olması fikri , öldükten sonra yok olacak kadar değersiz değiliz narsizminin bir yansımasıydı sadece. Koca evren içerisinde herkesin bu kadar önemli olabileceğine inanmıyordum. Hepimiz akıntıdaki minik taşlardan fazlası değildik. Kendimizi evrenin merkezine koymak bugüne kadar yaşamış tüm uygarlıkların yaptığı hatayı yapmaktı. Ve tabi ki bizler de bu hatayı şanıyla yapacaktık. Yaşamış tüm insanlardan ne farkımız vardı ?
Bir gün tüm haberlerde şu duyuru yapıldı: Artık An diye bir şey yoktu, kamusal alanda An saçmalığını konuşmak yasa dışıydı. Yeni kutsalımız koloniyi kuran seçkin azınlıktan geriye kalan Yüce Jupos’ tu. Yüce Jupos’ u rüyasında görüp, bu kutsal deneyimi içtenlikle anlatanlar ödüllendirilecekti. Haberi izlerken kahkaha attım. Kimse bu deliliğe uymaz herhalde diye içimden geçirdim. Uzun yıllardır koloni hayatının biricik kutsalı An’dı. Benim dışımda herkese iyi gelmişti. İnsanlar pat diye böyle bir değişiklik yapabilirler miydi?
Beraber büyüdüğüm, fırsat bulduğu her an kutsal An deneyimini ballandıra ballandıra anlatan arkadaşım Leon kısa bir duraksamadan sonra: ‘’ Biliyor musun ben dün gece Yüce Jupos’u rüyamda gördüm’’ dedi.
Yüzümdeki kahkaha ifadesi yavaşça silinirken yerini afallamaya bıraktı. Gözlerimi ona diktim:
‘’Leon saçmalama, sen An fanatiği değil miydin? Nereden çıktı şimdi bu? ‘’ dedim.
Yüzü kızaran Leon öfkeyle ‘’Artık her şey değişti. Bu yüzdenmiş demek ki. Haftalardır böyle rüyalar görüyorum . Sana bahsetmedim sadece. Hayatımdaki her şeyi sana anlatıyor değilim , o kadar da önemseme kendini.’’ dedi.
Leon’un bir anda böyle değişmesi beni dumura uğratmıştı. Söyleyecek bir sözüm yoktu. Oradan ayrıldım.
Sokakta yürürken yanımdan geçen insanlar coşkuyla birbirlerine Yüce Jupos rüyalarını anlatmaya başlamıştı bile. On dakika süren uzun yürüyüşümün sonunda artık rüyasını anlatmayan bir insan bile görmüyordum. Bu kitlesel delilik beni şaşkına çevirmişi. İnsanlar her zaman böyle saçma sapan davranıyorlar mıydı? Yoksa sadece koloni insanlarına özgü psikolojik bir durum muydu bu? Kulağımda sokaktaki insan uğultularıyla eve doğru yürürken, An ve Jupos ikilisini düşünüyordum.
Sonunda eve geldiğimde kendimi koltuğa bıraktım. Televizyonda herkes Yüce Jupos rüyalarını anlatıyordu. Artık dayanılmaz bir hal almıştı bu durum. Televizyonu kapatıp sessizliğin tadını çıkarmayı denedim.
Uykuya daldığımda Yüce Jupos beni orada bekliyordu.